Hukukçu Gözüyle Mevlânâ ve Mesnevisi

Mevlânâ ve Mesnevisi

Tüm zamanların en büyük  bilgelerinden ve küresel çağda, tüm dünyanın saygıyla andığı evrensel değerlerden  biri olan Mevlânâ Celaleddin Rumî’nin başyapıtı  Mesnevi, diğer bir çok konu ve bilim dalının yanısıra, hukukçu gözüyle ve  hukuk perspektifinden   bakıldığında da, oldukça etkileyici tespit ve değerlendirmeler   içermektedir.

Mevlânâ ve Mesneviyle ilgilenenlerin yakından bildiği gibi, herkes bu büyük düşünür ve söz ustasında kendisi için bir şeyler bulabilmekte, onun çağrısı dünyanın dört köşesinde, tüm dillerde yankılanmaktadır. Mesneviyi okuyan bir hukukçu da, onda hiç beklemediği kadar hak,  hukuk, mahkeme, şahitlik, adalet, suç, ceza gibi hukukî terim ve kavramlar ve hukukçu hikayeleriyle karşılaşacaktır.

Ancak, her kesimden ve her meslekten, her düzeyde  insana anlayışları oranında hitap eden bu bilgi ve bilgelik  pınarından hukukçular olarak ne kadar yararlanıyoruz. Herhalde Üstün Dökmen’in şu tespiti hepimiz için geçerlidir: “Ülkemizde Mevlânâ’ya saygı gösterenlerin sayısı çoktur, ancak eserlerini okuyanların sayısı son derece azdır. Ülkemizi temsil eden on bin kişilik bir örneklem seçseniz, bu kişilerin acaba yüzde kaçı Mesnevi’nin – tümünden vazgeçtim yalnızca dörtte birini okumuştur? Eğer bir bilgine sadece saygı gösterirseniz, onu ana baba yerine koymuş olursunuz. Eğer bir bilginin neler söylediğini anlamaya çalışırsanız, -hayatta olmasa bile- onunla yetişkin yetişkine iletişimde bulunmuş olursunuz. Bilginlerin ve sanatçıların kaderi, anlaşılmadan sevilmek olmamalıdır.

Öte yandan, Nurettin Topçu’nun deyimiyle, « Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler ebedî olamazlar……  Bizi yaşatan  ve ebedî yapan, ebediliğe götüren büyük kervanın başında  Mevlânâ’ları, Yunus’ları görüyoruz. Mevlânâyı sadece tarihi bir hatıra olarak anmak da yine onun sayıp döktüğü sefaletlerimizden birisi olsa gerektir. »

Özgürlük ve yasaklar

Özgürlük ve  adalet bütün insanların tüm zamanlardaki temel ve evrensel arayışıdır. Ancak ikisinin de varlığı, insanları iki kanatlı kuş gibi amaç ve özlemlerine ulaştırabilir.  Mevlânâ söylemiyle, yaşayışıyla gerçek bir özgür ruhtur. « Ey oğul, bağlanma, özgür ol », « yeryüzünde at gibi hür yürü » ve « özgürlüğü kulluğa taş çatlasa da satmam » diyerek  hürriyetin değerini vurgular.

Yine « Bakacaksan taklitsiz bakmayı meslek edin…..Düşüneceksen kendi aklınla düşün  » demek suretiyle özgür ve özgün düşünmeye yöneltir.

Onun şu meşhur rubaisi, her alanda değişim ve gelişim arayışlarının yanısıra hukuk alanında da değişim ve reform bağlamında özel bir anlam kazanmaktadır :

« Her gün bir yerden göçmek ne iyi,

Her gün bir yere konmak ne güzel.

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

Dünle beraber gitti cancağızım,

Ne kadar söz varsa düne ait,

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.»

Mesneviyi Fransızca’ya çeviren Eva de Vitray Meyerovitch ifadesiyle, Mesnevide ele aldığı temalar ve yaptığı tasvirlerle, Mevlânânın ifade hürriyeti okuyucu üzerinde belli bir hayret uyandırmaktadır.

Mevlânâ, hukuk alanında özgürlüklerden yana ve  yasaklara karşı bir zihniyeti temsil etmektedir. Zira, ona göre ; « Yasaklanan şeye gitmeyen, yapmayın denen şeyi yapmayan kimdir ? İnsan yasaklandığı şeye  isteklidir. »

« Bir şeyi yapma demek, iyi ve Tanrı’dan çekinir kişileri o şeye yaklaştırmaz ama arzu ve hevesine uyanları, o tarafa sürer götürür. »

Eşitlik ve ayrım yapmama

Mevlânâ hangi dinden, ırktan, renkten olursa olsun, kadın-erkek, zengin-fakir ayrımı yapmadan insana değer vermiş, ona daima saygı duymuştur. O, inancından aldığı ilhamla, herkese ve her varlığa karşı derin bir anlayış, saygı ve müsamaha ile doluydu. Şahsiyetinde, eserlerinde ve tesirindeki evrenselliğin kaynağını, elbette burada aramak gerekir. O, « ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol » diyerek, birlikte yaşamanın temel şartı olan insanî ilişkilerde ve toplumsal hayatta güveni yerle bir eden dalkavukluk, ikiyüzlülük, çok maskelilik ve kaypaklık gibi davranışlardan sakındırır.

Fanatizm

“Bir şeye sımsıkı yapışmak, bir şeyde taassup göstermek hamlıktır.” Diyen Mevlânâ, Mesnevide sık sık  ham insanlardan şikayet eder; “Bu sözü, iyice anlatmak, açmak lazım; fakat eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum.

Kısa görüşlü köhne anlayışlar, düşünceye yüz türlü kötü hayaller getirirler”

“ Ham, olgunun halinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselam »

Mesnevideki hikayelerden birinde, “doğru olmayan bir şey için  hayatını verebilecek kadar fanatik olunabileceğini açıklamakta ve şöyle demektedir: “İnsan bazen öyle bir psikolojik hale gelir ki, bakar, fakat görmez;  dinler,  fakat işitmez.”

O, “kin ve nefret duyguları kalpleri karartır. Barış dalgaları kalplerden kinleri atar; savaş dalgaları ise sevgileri altüst eder” sözleriyle de, bir bakıma kolay ve ilkel olan kin ve intikamı değil, zor ve erdemli olan sulh ve kardeşliği işaret eder.

Hukuk ve hâkim

Mevlânâ rahmet olarak nitelendirdiği hukukun toplum düzenini, uluslararası hukukun da uluslararası güvenlik  ve barışı sağlamadaki rolüne dikkat çekmektedir. O’na  göre ; « Hukuk rahmettir, savaşı engeller, kıyametteki adalet denizinden bir katredir o, katre, küçük ve ayağı kısa olsa bile denizin letâfeti, o damladan belli olur »

Mesnevî’de çok tatlı bir hikaye vardır: Birisi bir ağaca tırmanmış, ağacın meyvelerıni silkeliyor ve bahçenin sahibi gelince de ona Tanrının ihsanını neden kıskanıyorsun der. Bunun üzerine bahçe sahibi  kendisini ağaçtan aşağı alıp, bir güzel « Tanrı sopasıyla » döver, tâ ki hırsız kanunları çiğnemenin Allah’ın emri olmadığını teslim edinceye kadar.

Mevlânâ görevini bağımsız ve tarafsız şekilde yapan hâkime de özel bir değer verir. « Hakim, Tanrının ölçüsü ve terazisidir…O düşmanlıkları ve uyuşmazlıkları kesen bir makastır. O iki tarafın  kavga ve tartışmalarını bitirir. »

Adalet ve zulüm

Mevlana’ya göre adalet eskimeyen ve değişmeyen bir değerdir : « Adalet, o adalet ; bilgi o bilgi fakat ; asırlar o asır değil ! »

Mevlânâ Mesnevi’de, tüm insanlık için geçerli, hiç eskimeyecek evrensel adalet tanımları yapmakta, adaletsizlik ve zulmün yıkıcı sonuçlarından sakındırmaktadır.  Buna göre ;

« Adalet demek, her şeyi yerli yerine koymak demektir. Ayakkabı ayağındır. Külâh da başa aittir. », « Adalet atın kapıda durması,  sultanın da baş köşede oturmasıdır. »

« Adalet nedir ? Her şeyi yerli yerine, layık olduğu yere koymaktır. Zulüm nedir. Bir şeyi yerli yerine  koymamak, layık olmadığı  yere koymaktır. »

Adalet nedir ? Ağaçlara su vermektir.  Zulüm nedir ? Dikene su vermektir. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır. Her su emen  kökü sulamak değildir. Yani hakkı hak sahibine vermektir.  Bir şeyi lâyık olmayana vermek  ise zulümdür. Zulüm nedir ? Bir şeyi konmaması gereken yere koymak. Bu hâl de belâya kaynak olur.”

Mevlâna, zenginlik, makam ve güç nöbetini devralanları, adaletten ayrılmamaları için  şöyle uyarır : « Ey varlığa, ikbâle erişen kişi, aklını başına al da bu gelen kudretin, kuvvetin geçici olduğunu bil. Zenginliğine, bulunduğun mevkiye sevinme. Sen de sıraya bağlısın; sıran gelince gideceksin, yerine başkası gelecek. »

« Tut ki bütün batıyı, bütün doğuyu elde ettin ; değil mi ki kalmayacak, geçip gidecek… Sen onu bir şimşek say. Ey  gönlü uykuda olan  kişi, ebedî olmayan saltanatı rüya bil »

« Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun ?  Sen bunu bilmiyormusun ki, benim için kuyu kazıyorsun ama, kazdığın kuyuya sonunda sen düşeceksin. »

Adalette bulundun mu gönül huzurunu gör, zulümden sonra da vicdan azabını.

Mevlânâ, kaba kuvvete ve haksızlıklara karşı çıkar. Adaletten uzaklaşanların, haksızlık ve zulüm yapanların karşılarında er geç  adaleti bulacaklarına inanır. Zira O’na göre ; “ Bütün bilginler ; «  Zalimlerin zulmü karanlık bir kuyudur » demişlerdir.

Daha zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet daha kötüye daha kötü ceza buyurmuştur.

Ey makamıyla zulmeden sen! Bil ki kendin için bir kuyu kazıyorsun.

İpek böceği gibi kendi çevrene koza örme. Kendin için kuyu kazıyorsun, ölç.”

Adalet ve güvenlik

Mevlânâ Büyük Sufi İbrahim Edhemin Belh sultanlığı sırasındaki hayatından bahsederken,Muhafızları çatılarda kendisine korumalık yaparken o sultan geceleyin tahtında uyuyordu. Bu sultanın gayesi, muhafızları vasıtasıyla hırsızları, kötü kişileri engelllemek değildi. Çünkü o biliyordu ki, adil insan saldırılardan korkmaz ve gönlü rahat, güvende olur. Gerçek muhafız, şahsın adaletidir, yoksa damlarda dolaşan güvenlik görevlileri değil” der.

Suç ve ceza

Mevlânâ  yedi asır önceden suç ve cezada oranlılığa dikkat çekmektedir. “Hak yöneticinin gönlüne, adaleti yerine getirmek için şöyle bir şey yap, diye ilhâm ediyor.

Böylece sen de biliyor anlıyorsun ; yoksa adalet sahibi suça uygun olmayan cezayı nasıl verir ?

Hakim bile suça uygun cezayı seçerken, hakimlerin hakimi olan Allah nasıl hükmeder ?

Adil yargılama ilkesi

Adil yargılama ilkesi ve onun ayrılmaz parçası çekişmeli yargılama hakkı da Mesnevi de yer almaktadır :f « Allah bana, ey adalet sahibi, dedi ; bir hasmın sözünü, öbür hasım olmadıkça dinleme ! İki hasım da huzura gelmeden verilen hükümde gerçek meydana çıkmaz. »

Tanıklık

Mevlânâ Mesnevi’de hakim tarafından tanık beyanlarının değerlendirilmesine ilişkin günümüzdeki standartlarla uyumlu tespitlerde bulunur :

« Bil ki, şahitlerin dürüstlüğü kanıtlanmalıdır ; bunu kanıtlamanın aracı ise tutarlılıktır.» Sözde de, işte de bir aykırılık olmamalı ki, bu şahitlerin şahitliği kabul edilsin. Sözleri birbirini tutmayan şahitleri kim kabul eder ?. Şahidin gerçek şahit olduğu anlaşılınca, onun sözü kabul edilir. Gerçekliği anlaşılmazsa yerinde sayar, durur. »

Yolsuzluk

Mevlânâ, Mesnevide günümüzde tüm ülkeler ve  demokrasileri etkileyen yolsuzluk virüsü ve ekonominin bulaşıcı hastalığı gayri meşru yolla elde edilen kazançları ifade eden karapara konusuna da işaret eder. Özel çıkar görününce erdem kaybolur: kalpten gelen yüz örtü gözleri kaplar. Yargıç rüşvete meyilli ise, haksızı haklıdan nasıl ayırt edebilir.

“Meşru yolla kazanılmış zenginlik ne güzeldir ! Geminin içindeki su geminin felaketidir, ama geminin altındaki su bir destektir.”

Mevlana en yaygın yolsuzluk türü olan rüşvet üzerinde değişik vesilelerle durur: “Sen rüşvet almadıkça hakikati görücüsün; tama edince de, kör ve rüşveti verenin kölesi olursun.”

“Ey rüşvet yiyen! Sen fil yavrusu yiyorsun. Fil,senin ağzındaki koku dolayısıyla senden intikam alır.”

Yine Mevlânâ, yaygın bir yolsuzluk çeşidi olan kayırmacılık konusunda da, işlerini halletmek için nüfuzlu kişi arayanları uyarır; “yardımı amcadan, dayıdan değil, Allah’dan iste!

Mesnevi ve hukukçu

Mesnevi, Mevlânayı ve onun engin düşünce dünyasını tanımak ve ondan kişisel, zihinsel, ruhsal hatta mesleki gelişim için yararlanmak üzere, herkesin başucu kitabı olması  gereken eşsiz bir eserdir.

Mevlâna’nın mesajı evrensel, seslenişi tüm insanlığadır. Günümüzde küresel bir köy haline dönüşen dünyamızda, hem ulusal hem uluslararası düzeydeki sorunlara, uyuşmazlıklara adil ve kalıcı norm ve standartlar getirmek zorunluluğuyla karşı karşıya olan hukuk adamlarının da Mevlânâ’dan ilham alacakları çok alan vardır.

Çok büyük bir filozof, düşünür ve hukukçu, aynı güçte Farsça, İngilizce ve Urduca yazabilen bir şair olan Pakistan’ın manevi kurucularından Muhammed İkbal, Mevlânâyı tanımamız için bizi nasıl uyarmakta; “ Mevlânânın duygu ve düşüncelerini bilmediğin için elindeki sazın telleri kopuktur, hala kendi benliğinden habersizsin.

Bir süre avukatlık da yapan Mahatma Gandhi”nin ise Mevlânânın şu beytini dilinden düşürmediği söylenir:

“Bu dünyaya, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz, kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, hasılı insanlar arasında köprü olmaya geldik.”

Yazımıza Mahmut Erol Kılıç’ın çarpıcı benzetmesiyle son verelim: “Mevlânâ bir zirvedir. Bu zirvelere çıkabilen bireyler ve toplumlar yükselirler.”

Kaynakça

A.Kadir, Bugünün Diliyle Mevlânâ, say yayınları, İstanbul 2002.

Adnan Karaismailoğlu, Mesnevi, Akçağ yayınları, Ankara 2004

Ahmet GÜZEL, Aşkın Simurgu, Bir  Mevlânâ İncelenmesi, Rûmî yayınları, Konya 2007.

Annemarie Schimmel,(Çev.Senail Özkan), Ben Rüzgarım, Sen Ateş, Mevlânâ Celaleddîn Rumî, 5. baskı İstanbul 2007.

Emine Yeniterzi, Kubbe-i Hadra’nın Gölgesinde, Rumî yayınevi, İstanbul, tarihsiz.

Eva De Vitray-Meyerovitch/ Djamchid Mortazavi, Mathnawi, La quête de l’absolu, édition du Rocher, Paris 2004.

Hatice Sedef Ergül, Kişisel Gelişimin Rumicesi, Yargı yayınevi, Ankara 2007.

Nurettin Topçu, Mevlânâ ve tasavvuf, dergah yy.3. baskı, İstanbul 2002.

Said Türkoğlu, Mevlânâ’dan Özlü Sözler, Işığın Kalbi, Gelenek,İstanbul 2005.

Şefik Can, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi, Ötüken yayınevi, İstanbul 2003.

Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem yayınları 31. baskı, İstanbul 2005.

Veled İzbulak, (Gözden geçiren Abdulkadir Gölpınarlı) Mesnevi, Konya Büyükşehir Belediyesi, İstanbul 2004.

Yakup Şafak, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2007.

http://akademik.se mazen.net/author_article_detail.php?id=943

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir