ÖZGÜRLÜKÇÜ HUKUK ANLAYIŞI İÇİN BİR KILAVUZ: MESNEVİ

                                                             “Bizden sonra Mesnevî önderlik edecek ve

                                                              arayanlara doğru yolu  gösterecek; onları

                                                              yönetecek ve onlara önderlik edecektir.”

Mevlânâ

 

Mesnevî, Mevlânâ’yı ve onun engin düşünce dünyasını tanımak ve ondan kişisel, zihinsel, ruhsal olduğu kadar meslekî ve sosyal gelişim için de yararlanmak üzere, herkesin başucu kitabı olması gereken eşsiz bir eserdir. O günümüzün çeşitlenen ve derinleşen bilim dalları ışığında ve günümüz terminolojisi ile okunduğunda tam bir bütüncül gelişim kılavuzudur. Zaten bizzat Mevlânâ “Bizden sonra Mesnevî önderlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir.”diyerek, kendisinden sonra Mesnevî’nin oynayacağı rolü gerçek bir öngörü ile dile getirmiştir.

Mesnevî 700 sene öncesinden günümüze yazılmış mektup niteliğindedir. Onu okuyan insanlar adeta bu mektubun kendileri için özel olarak yazıldığı duygusuna kapılmakta, Mevlânâ’ya ve Mesnevî’ye ayrı hislerle sahip çıkmaktadır.[1]

Mesnevî’yi Fransızcaya çeviren büyük Mevlânâ aşığı Eva de Vitray Meyorovitch’in tespitiyle ise, “maalesef Mesnevî’nin üstün önemi ve orijinalitesi yeterince meydana konamamıştır.”[2]  Yine Aşıklar Kabesi’nin karşısında Üçler mezarlığında medfun Eva namı diğer Havva hanımın  ifadesiyle, “Mesnevî’de ele aldığı temalar ve yaptığı tasvirlerle, Mevlânâ’nın ifade hürriyeti okuyucu üzerinde belli bir hayret uyandırmaktadır.[3]

Radi Fiş’in ifadesiyle; “Önceden tasarlanmış bir planı da yoktur “Mesnevînin. Hiç bir düzene, kurala, yasaya uymaz. Tek yasası, özgürlüktür. Özgür düşünce, özgür ruh, özgür anlatım, özgür çağrışımlar. Altı cilt, yirmi beş bin altı yüz onsekiz beyit, on beş yılda yaratılmışlardır. Ama biçim olarak, dünyaya bakış olarak bunların tümü tek bir kitaptır.”[4]

Doğuda “Manevi (Ruhsal) Mesnevi”, Batıda “Ruhun Romanı” olarak da adlandırılan Mesnevide Mevlânâ, ders çıkarmak ve tefekkür konusu olarak yararlanmak üzere bilgi ve tecrübelerinin toplamını ortaya koymaktadır. Ancak onun düşüncesi  o kadar geniştir ki, Mesneviyi kapsamak imkansızdır, o sizi kapsamaktadır ve o insanın geri dönemediği bir okyanustur.[5]

Bazı kaynaklarda Mevlânâ “Hürlerin Sultanı” olarak anılır. Bundan dolayı, “Hürlerin Sultanının” gönlünden ve dilinden dökülen Mesnevi her çağda “özgür ruhlar” için bir sığınak ve kılavuz olmuştur.

Mevlânâ’nın başyapıtı Mesnevî, yazıldığı Farsça’dan, en fazla çevrildiği ve açıklandığı Türkçe’den çok İngilizce’de satıyor. Niçin? Cevabı herhalde ünlü hukukçu ve devlet adamı Ahmed Cevdet Paşanın şu sözünde gizlidir: “Her devrin bir dili vardır, Mesnevî her devrin dilidir.”[6]

Mevlânâ, tükenmez esin kaynağı Mesnevî’nin belli bir konu[7], bakış açısı, yorum ve çağa hapsedilemeyeceğini, onu geçtiği yerlere hayat veren Nil nehrinin suyuna benzeterek ifade eder:“Mesnevî’yi anlattığı bir yerde şöyle der : “Mesnevî Nil’in suyu gibidir.”  [8]

Mevlânâ’nın eserleri ve özellikle Mesnevî diğer birçok konu ve bilim dalının yanısıra, hukukçu ve yönetici gözüyle ve hukuk ve yönetim perspektifinden bakıldığında da, oldukça etkileyici, yol gösterici tespit, değerlendirme, öğüt ve öyküler içermektedir.

Mesnevî’yi okuyan bir hukukçu ve yönetici, onda hiç beklemediği kadar hak, hukuk, mahkeme, şahitlik, adalet, zulüm, suç, ceza, liyakat ve ehliyet, yöneticinin nitelikleri, görevinde dikkat etmesi gereken hususlar, yönetilenlere yaklaşım gibi konular ve bunların sağ beyne çarpıcı bir şekilde hitap edecek şekilde kurgulanmış öyküleriyle karşılaşacaktır. Mevlânâ’nın ele aldığı bu konular, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi, adli psikoloji ve yönetim bilimleri açısından derinlemesine irdelenmeyi beklemektedir.

Ancak, her kesimden ve her meslekten, her düzeyde insana anlayışları ve bilinç seviyeleri oranında hitap eden bu bilgi ve bilgelik pınarından hukukçularımız ve yönetim kademelerinde görev alan insanlarımız ne kadar yararlanmaktadır? Herhalde genel olarak Üstün Dökmen’inMesnevî’nin okunması açısından yaptığı şu tespiti, onun eserlerinden yararlanma açısından çok daha evleviyetle geçerlidir:

Ülkemizde Mevlânâ’ya saygı gösterenlerin sayısı çoktur, ancak eserlerini okuyanların sayısı son derece azdır. Ülkemizi temsil eden on bin kişilik bir örneklem seçseniz, bu kişilerin acaba yüzde kaçı Mesnevî’nin -tümünden vazgeçtim- yalnızca dörtte birini okumuştur? Eğer bir bilgine sadece saygı gösterirseniz, onu ana baba yerine koymuş olursunuz. Eğer bir bilginin neler söylediğini anlamaya çalışırsanız, -hayatta olmasa bile- onunla yetişkin yetişkine iletişimde bulunmuş olursunuz. Bilginlerin ve sanatçıların kaderi, anlaşılmadan sevilmek olmamalıdır.[9]

MevlânâMesnevî’de ele aldığı tüm konular gibi hukukçu ve yöneticilere olan mesajlarını da hikâyeler eşliğinde aktarmıştır. Belirtmek gerekir ki, Mesnevî’de anlatılan hikâyeler sadece kuru birer hikâye değildir. Burada aktarılmak istenen bir bilgelik, verilmek istenilen bir mesaj söz konusudur. Ayrıca, hissettirilmek istenen bir ruh vardır. Hikâyeler sözkonusu mesaj ve  ruh için kurgulanır. Bu nedenle Mevlânâ şöyle der:

Ey dostlarım, bu hikâyeye kulak veriniz:  gerçekte bu bizim manevi halimizin tam olarak özüdür.[10]

Kardeş, hikâye bir ölçeğe benzer, gerçek mana içindeki taneye, akıllı kişi anlam tanesini alır; ölçek var mı, yok mu? Ona bakmaz. [11]

Ayrıca, Mesnevî’yi okuyanları şöyle uyarır: “Her kim Mesnevî’yi masal diye okursa, onun için masaldır. Her kim de kendisinin halini bu kitapta görürse o kimse merttir, er kişidir.”[12] Aynı beyitinMeyerovitch tarafından tercümesi ise şöyledir: “Her kim ki bu kitabı boş bir masal olarak okursa, kendisi için boş bir masal gibidir; Onu kendi ellerinde bir zenginlik olarak gören için ise bir Allah adamı gibidir.[13]

Üç kıtada küresel bir süper güç olarak asırlar boyu egemen olan Osmanlı’nın farklı kültür, inanç, din ve dillerden toplulukları bünyesinde barış içinde birlikte yaşatabilmesini sağlayan adil bir yönetim sistemi geliştirip uygulamasında Mevlânâ ve Mesnevî kültürünün ciddi katkısı vardır.[14]

Ünlü şair Yahya Kemal’e sormuşlar:

“Türkler Viyana kapılarına nasıl gitti?” diye… O da:

“Türkler Viyana kapılarına kılıçla mı gitti zannediyorsunuz? Hayır, Osmanlı, Viyana kapılarına bulgur pilâvı yiyerek ve Mesnevî okuyarak gitmiştir.” cevabını vermiştir.Burada kastedilen şey şudur: Pirinç pilavı zenginlik alâmetidir. Zaten Osmanlı’ya da çok sonraları dışarıdan gelmiştir. Ama Anadolu halkının çok tükettiği gıdalardan olan bulgur bir mütevâzilik alâmetidir. Dolayısıyla bu söz şöyle yorumlanabilir: Osmanlılar Viyana kapılarına kadar çok büyük zenginlikler eliyle değil, mütevâzı yaşantılarıyla bir yandan bulgur yiyerek, bir diğer yandan da ruhlarını Mesnevî çeşmesinden doldurarak gitmişlerdir.[15]

Günümüzde insan hakları ve özgürlükler demokratik hukuk devletinin ruhu olarak kabul edilmektedir. Aslında özgürlükler ve insan hakları bizim inanç dünyamızın ve ulu bir çınar olarak yükselmiş medeniyetimizin de ruhudur. Gelecekte büyük bir medeniyet kurmayı başaracaksak bu da insan hak ve özgürlüklerini somut garantiler çerçevesinde hayata geçirme başarımıza bağlı olacaktır.

Dolayısıyla ülkemizde Mevlânâ ve Mesnevî’nin yeniden keşfi, kitapçı raflarından ve televizyon ekranlarından gönüllere indiği takdirde medeniyetimiz, kaybettiği dinamik evrensel ruhu yeniden kazanacaktır. Bu ise tüm insanlığın ortak iyiliğine büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca, Türkiye’nin her alanda geliştiği, zihniyet ve kurumsal planda değişim ve dönüşüm geçirdiği, bölgesinde ve uluslararası alanda etkinliğini artırdığı bir dönemde, hukukçu ve yöneticilerin Osmanlının Mesnevî deneyiminden de yararlanmasına ihtiyaç vardır.

Dr. Ergin Ergül


[1] H. Kamil Yılmaz, Çağları Aşan Mevlânâ Çağrısı, Erkam Yayınları, İstanbul 2008, s.7

[2]Meyerovitch/ Mortazavi, a.g.e,  s. 19.

[3]Meyerovitch/ Mortazavi, a.g.e, s.24.

[4] Radi Fiş, Mevlânâ Bir Anadolu Hümanisti, Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2005,  s. 272.

[5]LeiliAnvar-Chenderoff, Rûmî, Paris 2004, Edition Médicis-Entrelacs,  s.162.

[6] Uzel, a.g.e, s.168.

[7] Pakistanlı bilgin Kadı Telemmüz Hüseyin, Mir’at-ı Mesnevi adlı kitabında Mesnevi‘nin bir fihristini yapmış ve bu eserde 1281 tane konu tespit etmiştir.

[8]Mesnevi, IV/33 (Meyerovitch/ Mortazavi, s. 837).

[9]Üstün  Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem yayınları 31. Baskı, İstanbul 2005.

[10]Mesnevi, I/35 (Meyerovitch/ Mortazavi, s.55)

[11]Mesnevi, II/ 3622-3624 (Meyerovitch/ Mortazavi, s.512)

[12]Tahirü’l Mevlevî,  Mevlânâ, Mesnevi , Kırkambar Yay., İstanbul 2010,  s.367, Mesnevi, IV/33 ( Can, s.379).

[13]Meyerovitch/ Mortazavi, a.g.e, s. 837.

[14] Benzer bir tahlil için bkz. Reşat Öngören, Mevlânâ Söyleşiler, İstanbul 2009, s.105.

[15]Mahmut Erol Kılıç, Mesnevî, Aşk-ı Mevlânâ’da Yananlara Konuşur , Yüzakı Dergisi, http://akademik.semazen.net/erişim tarihi:06.05.2010

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir