Yazar arşivleri: furkan

HUKUKÇU VE YÖNETİCİLER İÇİN MEVLANA BİLGELİĞİ, ERGİN ERGÜL

04

 

Yayınevinin İnternet Sitesine Ulaşmak İçin Tıklayın.

ÖNSÖZ

İslam dünyasının Mevlâna olarak, Batı dünyasının Rumi diye bildiği evrensel sufi bilge ve düşünür, çok yönlülüğü içinde aynı zamanda yetkin bir hukukçu, devlet teorisi ve siyaset düşünürü kimliğine sahiptir.

Mevlâna’nın eserlerine günümüz sosyal bilimleri perspektifinden bakıldığında, çağdaş hukuk ve siyaset gündeminin birçok konusuna değinildiği görülmektedir. Onun zengin düşünce dünyası ve hayatı incelendiğinde, insanlığın günümüzde karşı karşıya kaldığı birçok sorunun çözümünde hukukçular, yöneticiler ve siyasetçiler için referans ve ilham kaynağı olabilecek tespit ve önerilerle karşılaşılmaktadır.

O, çalkantılı, çatışmalı ve yoğun iktidar mücadelelerine sahne olan bir dönemde, gündelik siyasi çekişmelerden uzak kalmayı seçmiştir. Ancak bu durum, onun toplumun sorunlarına kayıtsız kaldığı anlamına gelmemektedir. Bilakis o, bireyin, toplumun ve insanlığın sorunlarını dikkatli şekilde gözlemlemiş ve eserlerinde bunların kaynağını adaletsizlik, kötü yönetim, ayrımcılık, baskı, şiddet, bağnazlık, aşırılık ve yolsuzluk gibi sebeplerle açıklamıştır. Tüm bu sorunlara çözüm olarak ise, hak, adalet, özgürlük, eşitlik, sevgi, kardeşlik, birlik, insanlık onuruna saygı, hoşgörü vb. evrensel insanlık değerlerini öne çıkarmıştır. Günümüzde de insanlığın temel beklentisi olan bu değerler, onun engin düşünce dünyasını modern toplumların hukuki, siyasi, idari ve sosyal sorunlarının çözümünde adres yapmaktadır. İnsanlık küresel çağın gerektirdiği hukuk ve siyaset felsefesini onun derin ve engin düşünce dünyasından çıkartabilir. Okumaya devam et

MEVLANA PERSPEKTİFİNDEN KAMU YÖNETİMİNDE LİYAKAT VE EHLİYET İLKESİ

ÖZET

Mevlânâ Celâleddin Rûmî çok yönlü evrensel bir düşünür olarak, güncelliğini yitirmeyen düşünceleri ile kamu sektöründe iyi yönetim alanında da ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Kamuda iyi yönetim ilkelerinin başında gelen liyakat ve ehliyet ilkesi Mevlânâ’nın engin düşünce dünyasındaki temel kavramlar arasında yer almaktadır. Bireylerin mutluluğuna ve toplumda birlik, barış, huzur ve refaha büyük önem veren ve adil bir toplumu hedefleyen Mevlânâ, kamu görevlerine liyakat ve ehliyet sahibi insanların getirilmesini söz konusu hedeflere ulaşmanın kaçınılmaz vasıtası olarak görmektedir. Mevlânâ’ya göre liyakat ve ehliyete dikkat edilmesi, aynı zamanda adaletin gerçekleştirilmesiyle de ilgilidir. O, devletin ve iktidarın geleceğini düşünen devlet adamlarının bu önemli ilkeyi uygulamada tavizsiz davranmalarını ve titizlik göstermelerini bekler. Diğer yandan devlet adamlarının ve yöneticilerin ehil ve uzman kişilerin danışmanlığından yararlanmaları üzerinde de önemle durur.

Anahtar Kelimeler: Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Mesnevi, ehliyet, liyakat, kamu yönetimi

Akademik Ombudsman, Yıl/Year: 3 Sayı/Issue: 6 Ocak-Haziran /January-June 2017 S.79.

Makalenin tamamına ulaşmak için bu bağlantıyı tıklayınız.

MEVLANA’NIN SAHTE YOL GÖSTERİCİLERE İLİŞKİN UYARILARI

                                                                                                    Dr. Ergin Ergül

Giriş

Bizim Mevlana olarak, Batı dünyasının Rumi diye bildiği büyük mutasavvıf düşünür ve bilge,  parlak medeniyetimizin çok yönlü ve evrensel şahsiyetlerinin başında gelmektedir. Tarihi bir kişiliğin ve düşüncesinin evrensel kabul edilmesi, onun kendi çağından sonra da, insanın ve insanlığın sorunlarının çözümünde bir referans ve ilham kaynağı olması anlamına gelir. Ülkemizin, milletimizin ve gönül coğrafyamızın varlığını ve istikbalini hedef alan 15 Temmuz hain darbe girişimi, Mevlana’nın sıklıkla dile getirdiği sahte yol göstericiler tehlikesi üzerinde önemle durmayı gerektirmektedir.

Mevlana kendisi gerçek ve büyük bir yol gösterici olduğundan insani, dini ve tasavvufi değerleri istismar eden sahte yol göstericilerin bireyler, toplum ve ülke için ne denli tehlikeli sonuçlara yol açabileceğinin farkındadır. Bu nedenle bireylere, iki yüzlü,  maskeli tipler olan sahte yol göstericilere kapılmamaları, ömürlerini onların peşinde tüketmemeleri için  çok çarpıcı uyarılarda bulunur:

Etrafında insan yüzlü birçok şeytan vardır. Öyleyse, her ele el vermen uygun değildir. [1]

Dikkat et de kayma, bu zamanda, insan çalanlar, altın çalanlardan daha fazla. Duyarsın; Hırsızlar altın peşinde koşuyor; Sen de altın madenisin kendinden habersiz olma! Ey insanoğlu![2]

Ey insan! Hazine bulursun  ama ömür bulamazsın. Sen uğraş da kendini bul, kendindeki gizli hazineyi araştır.  Kendini bul, ama dikkatli ol, kendini çaldırma![3]

[1] Mesnevi, I/316. Aksi belirtilmedikçe, Mesneviye yapılan atıflar aşağıdaki eserin beyit numaralarıdır: Eva De Vitray-Meyerovitch/Djamchid Mortazavi, Mathnawi, La quête de l’absolu, édition du Rocher, Paris 2004. Bu eserden yapılan çeviriler aşağıdaki Türkçe çevirilerle karşılaştırılarak tarafımızdan yapılmıştır:  Derya Örs, Hicabi Kırlangıç, Mesnevi-i Ma’nevî, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2015;  Adnan Karaismailoğlu, Mesnevî, Akçağ Yayınları, Ankara 2004;  Ali Yaver Caferi, Mesnevî, Mevlânâ Celaledin Rumî, Tablet, Konya 2007; Şefik Can, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi, Ötüken yayınevi, İstanbul 2003; Veled İzbulak, (Gözden geçiren Abdulkadir Gölpınarlı) Mesnevî, Konya Büyükşehir Belediyesi, İstanbul 2004.

[2] Şefik Can, Dîvan-ı Kebir, Seçmeler, Ötüken, İstanbul 2009, c. I, no: 316.

[3][3] Can, Divan-ı Kebir, c. I, no.409, bkz. http://www.recepsen.com/DivaniKebirdenSecmelercilt_1.pdf

HABER AJANDA DERGİSİ, KASIM 2016, SAYI 120

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN BU BAĞLANTIYI İZLEYİNİZ

I. TÜRK İSLAM SİYASİ DÜŞÜNCESİ BİLDİRİLER KİTABI

 

Jpeg

Aksaray Üniversitesi öncülüğünde 8-9-10 Ekim 2015 tarihlerinde ilki düzenlenen Türk İslam Siyasi Düşüncesi Kongresi, İslam öncesi dönemden 18. Yüzyıla kadar olan dönem içerisindeki Türk İslam Düşüncesini konu almaktadır. Kongrenin amacı ihmal edilmiş bir alana dikkat çekerek yerli kavramlarla yerli düşüncemizin yeniden inşasına ve sistemleştirilmesine katkı sağlamaktır.

Bildiriler kitabında Sayın Dr. Ergin Ergül’ün “MEVLÂNÂ’NIN DÜŞÜNCE DÜNYASININ SİYASAL VE TOPLUMSAL BOYUTLARI” adlı bildirisi de yer almaktadır.

Bildirilere ulaşmak için bu bağlantıyı izleyiniz.

Klasik Toplumsal Sözleşme Teorilerinin Yönetim Biçimlerine Etkisi

Dr. Ergin ERGÜL

The Influence of Classical Social Contract Theories on Forms of Government

ÖZET

Klasik toplumsal sözleşme teorilerinin hepsinin ortak yönü toplumun, devletin ve siyasi iktidarın temelini bireyi  esas alarak açıklamalarıdır. Bu bakımdan modern-ulus devletin oluşumuna katkıları son derece önemlidir. Bu teoriler bağlamında Hobbes, Locke ve Rousseau ilk akla gelen düşünürlerdir. Günümüz demokratik rejimleri üzerinde her üç düşünürün de değişik ölçülerde de olsa etkileri görülmektedir. Toplumsal sözleşme düşünürlerinin amacı, devletin nasıl ortaya çıktığını açıklamak değildir. Asıl hedefleri devlet denilen siyasal topluluğun temelinin ne olması gerektiğidir. Bu düşünürlerin her birinin siyasi düşüncesi genelde belli bir yönetim biçimine karşılık gelecek şekilde yorumlanır. Ancak yol açtıkları yönetim biçiminin dışında, hatta bazen tamamen karşıt biçimlerde başka siyasi rejimlerin ortaya çıkışında ve meşruiyetlerinin gerekçelendirilmesinde de etkili olmuşlardır. Çünkü her üç düşünür de çağlarını aşan şahsiyetler olduklarından teorileri kendilerinden sonraki bir çok siyasi düşünürü ve devlet adamını etkilemiş, bu bakımdan değişik yönetim biçimleri üzerinde de etkili olmuştur. Çalışma, klasik toplumsal sözleşme teorilerini, söz konusu üç ünlü teorisyenin düşünceleri ile bunların yönetim biçimleri üzerinde etkileri bakımından ele almaktadır.

Anahtar Kelimeler: Toplum Sözleşmesi, Devlet, Hobbes, Locke, Rousseau

ABSTRACT

The common feature of all classical social contract theories is that they all explain the foundation of society, state and political power by putting the individual in the centre. In this regard, their contribution to the formation of modern nation-state is extremely important.. In the context of these theories, Hobbes, Locke and Rousseau are the philosophers who come first to mind. It is seen that all three philosophers have effect on today’s democratic regimes to different extents The aim of social contract philosophers is not to explain how the state emerges. Their real target is to put forward what should be the foundation of the political community called state. The political opinions of these philosophers are generally interpreted in a manner to correspond to a certain form of government. However, apart from the form of government they lead to the emergency of, they have also played a role in the emergence of other political regimes even in opposite forms, and in justification of their legitimacy. As all three philosophers are the persons who go beyond their centuries, their social contract theories influenced succeeding political philosophers and politicians and had effect on different forms of government in this respect. This study discusses the classical social contract theories in respect to the views of these three well-known theorists as well as their effects on the forms of government.

Keywords: Social Contract, Government, Hobbes, Locke, Rousseau

Makalenin Devamı: Adalet Akademisi Dergisi

Jean Bodin’in Devlet Teorisi Üzerindeki Osmanlı Etkisi

Dr. Ergin ERGÜL

ÖZET

Jean Bodin, egemenlik terimini kavramsallaştıran ve siyaset bilimine kazandıran önemli bir Rönesans düşünürüdür. Bodin, mutlak monarşiyi savunan egemen devlet teorisini ülkesinde bozulan iç barışı ve güvenliği sağlamanın bir aracı olarak ortaya atmıştır. Devlet biçimlerini monarşi, aristokrasi ve demokrasi olarak sınıflandıran Bodin’in tercihi, doğal yönetim şekli olarak gördüğü mutlak monarşi olmuştur. Bodin monarşileri de krallık, senyörlük ve tiranlık olmak üzere üç kategoriye ayırmıştır. Bodin meşru bir yönetim biçimi kabul ettiği ve tiranlık monarşisinden farklı gördüğü senyörlük monaşisine klasik örnek olarak Osmanlı devletini vermiştir. Ayrıca bir çok Osmanlı devlet kurumunu ve uygulamasını krallık monarşisi tarafından uygulanması gereken iyi uygulamalar olarak değerlendirmiştir. Çalışma, Bodin’in özellikle Devletin Altı Kitabı’nda Osmanlı kurumlarına, politika ve uygulamalarına yaptığı göndermeler ve dönemin Osmanlı devlet anlayışıve yapısı ışığında, 16. yüzyılın bu önemli düşünürünün devlet ve egemenlik teorisi üzerindeki Osmanlı etkisini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Jean Bodin, Egemenlik, Monarşi, Osmanlı Devleti,
Devletin Altı Kitabı

THE OTTOMAN EFFECT ON JEAN BODIN’S THEORY OF STATE

ABSTRACKT

Jean Bodin is an important Renaissance philosopher who conceptualized the term ‘sovereignty’ and introduced it into the political science. Bodin put forward the theory of the sovereign state supporting monarchy as an instrument for sustaining internal peace and security that had deteriorated in his country. The choice of Bodin, who classifi ed the types of state as monarchy, aristocracy and democracy, was absolute monarchy which he regarded as a natural form of regime. Bodin divided monarchies in three categories: royal, seigneuriale or lordly and tyranny. Bodin held up the Ottoman Empire as a classical example to “lordly monarchy” which he regarded as a legitimate regime and found diff erent from tyranny monarchy. Furthermore, he considered many Ottoman institutions and practices as good practices that should be implemented by royal monarchy. This paper aims to bring forward the Ottoman eff ect on the state and sovereignty theory of this important 16th-century philosopher in the light of his reference to Ottoman institutions, policies and practices in his book ‘Six Books of the  Commonwealth’ and Ottoman state concept and structure of that age.

Keywords: Jean Bodin, Sovereignty, Monarchy, Ottoman Empire, Six Books
of the Commonwealth.

Makalenin Devamı: Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

Türk Hukukunda Yabancıları Geri Verme

Dr. Ergin ERGÜL

I. Kavram

Devletler arasında ceza alanında uluslararası karşılıklı adli yardımın en eski ve önemli türü olan geri verme (extradition), “bir devletin (talep edilen devlet) ülkesine sığınan bir bireyi yargılanması (hüküm amaçlı geri verme) veya cezasını çekmesi (infaz amaçlı geri verme) için diğer bir devlete (talep eden devlet) teslim etmesine imkân veren hukuki bir işlemdir.”1 Geri vermek teriminin Fransızcası olan “extrader” ve İngilizce “extradite”nin kökeni Latince “extradere” olup, “kişinin kendisine egemen olana zorla geri getirilmesi” anlamını taşımaktadır. Geri vermenin İngilizce ve Fransızcası olan “extradition” tabiri de, ex: dışarı, tradition: teslim, kelimelerinden türetilmiştir.

Türkçe’de “extradition” karşılığı olarak, bir zamanlar kullanılan ancak artık eskimiş olan “iadeyi mücrimin” teriminin yerine, günümüzde “suçluların iadesi”, “suçluların geri verilmesi” veya tek başına “iade” ya da “geri verme” terimleri kullanılmaktadır. Doktrinde yazarların çoğu, “suçluların iadesi” veya “suçluların geri verilmesi” ifadelerini, ifadelerde yer alan “suçlu” terimi nedeniyle yanlış ve eksik bulmaktadır. Zira suçlu mahkeme kararı ile suç işlediği kesin olarak belirlenen kişiyi ifade etmektedir. Oysa geri verme sadece bir suçtan mahkûm olanlar için değil, fakat suçtan dolayı şüpheli ve sanıklar hakkında da söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla bu işleme konu olan kişinin, daha geri verilme aşamasında “suçlu” ilan edilmesi yanlıştır.

Makalenin devamı için bu bağlantıyı izleyiniz.

Özgürlük ve Güvenlik Dengesi Bağlamında Uluslararası Terörle Mücadele Stratejileri

Dr. Ergin ERGÜL

ÖZET

Özgürlük ve güvenlik dengesi günümüz demokrasilerinin ülke çapında, uluslararası örgütlerin ise, bölgesel, ulus üstü ve evrensel düzeyde sağlamaya çalıştıkları önemli ve stratejik bir hedefi ifade etmektedir. Demokratik dev­letlerin ruhu olarak nitelenen temel hak ve özgürlüklerin, günümüzde hukuk devletine yönelik tehditlerin başında gelen terörle mücadele bağlamında da korunması büyük önem taşımaktadır. Uluslararası örgütler, evrensel, bölge­sel ve ulusüstü düzeylerde insan haklarını dikkate alan terörle mücadele stratejileri hazırlamışlardır. Bu makalede söz konusu stratejiler arasında, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren “Birleşmiş Milletler Küresel Terörle Mücadele Stratejisi”, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “İnsan Hakları ve Terörle Mücadelede Rehber İlkeleri” ile “Avrupa Birliği Terörle Müca­dele Stratejisi” irdelenmektedir. Bu üç strateji belgesinin insan haklarına ilişkin içerdiği hükümler incelenerek, bu alanda dayandıkları ortak ilkeler ve farklılaştıkları alanlar ortaya konulmaktadır. Bu şekilde söz konusu uluslara­rası örgütlerin özgürlük ve güvenlik dengesine yaklaşımları, terörle mücade­le strateji ve politikalarında insan haklarının korunması konusunda yer alan ilke ve tedbirler incelenmek suretiyle gösterilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Özgürlük ve Güvenlik Dengesi, Terörle Mücadele Stratejisi, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği. Okumaya devam et

İslamofobi Olgusu Bağlamında Terörle Mücadele Dili ve Politikaları

COUNTER-TERRORISM LANGUAGE AND POLICIES IN THE CONTEXT OF ISLAMOPHOBIA

Dr. Ergin Ergül

 

ÖZET

İslamofobi İslam’a ve Müslümanlara karşı korku, düşmanlık, nefret duygusu ve bunun sonucu toplumsal hayatta Müslümanlara yönelik hoşgörüsüzlük, ret ve ayrımcılık olarak kendini gösteren bir olgudur. Bu olgu günümüzde özellikle Batılı Hristiyan toplumlardan başlayarak tüm Dünya’da giderek yaygınlık kazanmaktadır.  Bu durumun başta gelen sebeplerinden birisinin, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra İslam dünyasında gelişen terör örgütlerinin hedef gözetmeyen insanlık dışı eylemleri ile Batı ülkelerinde Müslüman ülkelerden gelen kişilerce işlenen terör saldırılarının batı medyası ve kamuoyunda yansıtılış biçiminin katkısının olduğu görülmektedir. Oysa Müslümanlar kendi ülkelerinde, Batı ülkeleri ile kıyaslanamayacak ölçüde can kaybı ve yıkımlar ile söz konusu terör örgütlerinin ve eylemlerinin en büyük hedefleri ve mağdurlarıdırlar. Olayın diğer bir mağduriyet boyutu ise, İslam’ın ve Müslümanların terörle ilişkilendirilmesi sonucu Batı ülkelerinde uzun yıllardır vatandaş veya göçmen olarak bulunan Müslümanların adeta karşı terör gibi gerçekleşen İslamofobik eylemler nedeniyle uğradıkları mağduriyettir. Terörle mücadele için gerek uluslararası gerek ulusal düzeyde çeşitli stratejiler hazırlanmıştır.  Bu stratejilerin İslamofobiyi doğrudan ve dolaylı olarak nasıl ele aldıklarının bilinmesi faydalı olacaktır. Bu makale İslamofobi olgusunun yaygınlaşmasında terörizmin rolünü, sözkonusu iki mağduriyet boyutu ile ortaya koymayı ve terörle mücadele politikaları ve İslamofobiki olgusu arasındaki ilişkiyi analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: İslamofobi, terör,  terörle mücadele stratejileri Okumaya devam et