Düşünce, şiir, bilgelik ve estetiği birleştiren Ajanda kitap Mevlana ile 365 gün kitabına Google Kitaplardan erişebilirsiniz. İyi keşifler!
Düşünce, şiir, bilgelik ve estetiği birleştiren Ajanda kitap Mevlana ile 365 gün kitabına Google Kitaplardan erişebilirsiniz. İyi keşifler!
İlk Çağ’dan Günümüze
Batı’da ve İslam Dünyası’nda
Devlet Teorisi
“Genel kamu hukuku” dalı “devlet” denilen en gelişmiş ve yaygın toplumsal örgütlenmeyi konu edinmektedir. Devlet, toplum içinde yaşayan herkesi etkileyen ve yakından ilgilendiren çok yönlü bir olgudur. Devlet önemini günümüzde de korumaktadır. Devlet anlaşılmadan onun içinde oluşan ve uygulanan hukukun da anlaşılması mümkün olmaz. Çünkü devlet hukuku korur ve geliştirirken hukuk da devleti kökleştirir ve güçlendirir. Bunu Osmanlı siyasi düşünürleri “hukuk ve devlet ikiz kardeştir” ifadesiyle dile getirirler. Bu açıdan hukukçular için devleti anlamak ve tanımak, aynı zamanda iyi ve başarılı bir hukukçu olabilmenin de ön koşuludur. Özellikle devlette görev alacaklar ile kamusal aktivitelerde ve siyasette rol almayı amaçlayanlar açısından devlet olgusunu bütüncül bir şekilde anlamak ve kavramak çok daha önemli ve gereklidir. Devleti soyut, genel ve çok yönlü bir olgu olarak inceleyen genel kamu hukuku hem iç hukuku hem de uluslararası hukuku iyi bir şekilde anlayabilmenin altyapısını sunar.
Cemil Meriç’in ifadesiyle, “bilmek demek, karşılaştırmak, mukayese edebilmek demektir.” Bu nedenle eser, karşılaştırmaya imkân verecek şekilde devletin tarihi, sosyal, siyasi ve hukuki gelişimini ilk çağlardan günümüze Platon’dan Kelsen’e Batılı, Farabi’den İkbal’e İslam ve Kınalızâde’den Ahmet Cevdet Paşa’ya Osmanlı siyasi düşünürlerinin düşünce, görüş ve teorileri ışığında ele almaktadır. Yine özgün bir yaklaşım ile bütün bölümlerde İslam dünyasının yetiştirdiği çok yönlü evrensel bir kamu hukukçusu olan İbn Haldun’un toplum, devlet, hukuk, adalet ve insan haklarına ilişkin güncel teorileri meşhur eseri Mukaddime’den hareketle açıklanmaktadır. Görülmektedir ki, devlet adamları mekânı fethederken düşünürler ve bilgeler zamanı fethetmektedirler.
Kitabı İncelemek İçin Tıklayınız.
Baskısı Kalmayan 2005 Yılında Yargı Yayınevinden Çıkan “Herkes 1 Yılda Yabancı Dil Öğrenebilir” kitabımıza buradan E-Kitap olarak ulaşabilirsiniz.
Dil öğrenmeyi, insan beyninin yapısı ve işleyişi alanında son 20 yıldaki keşifler ile etkili öğrenme, kişisel gelişim ve motivasyon teknikleri bağlamında ele alan eserde, dil öğrenme sevdalılarına başarılı bir kendi kendine dil öğrenme yöntem ve teknikleri sunulmaktadır. Dil öğrenmenin günlük hayatın doğal bir parçası halini almasını sağlayacak uygulamalar aktarılmaktadır. Burada anlatılanları uygulayarak, dil öğrenmeyi sürdürürseniz kendinizi rahat ifade edecek, harika konuşuyorsun dedirtecek ve öğreniminiz ya da mesleğiniz için gerekli dil sınavlarını rahatlıkla geçecek gerçek seviyeyi sekiz ile on iki ay arasında elde edersiniz. Burada anlatılanlar kestirme yoldur. Kestirme yol varken dolambaçlı yollarda kaybolup, umudumuzu yitirmeyelim.
Kitabın Tam Metnini Ücretsiz Olarak indirmek için Bağlantıyı Tıklayınız (Sağ Tıklayıp “Hedefi Farklı Kaydet” diyerek bilgisayarınıza indirebilirsiniz)
İletişim kurmak için bu bağlantıyı tıklayınız.
INTRODUCTION
Comme un compas, un pied fixé sur ma foi, l’autre pied circule dans les 72 nations. Rûmî
Mawlanâ Jalâl ad-Dîn Mohammed, plus connu en Occident sous le nom de Rûmî, est l’un des plus grands génies de l’histoire humaine et une personnalité hors du commun à la sagesse universelle. Huit siècles plus tard, il continue d’éclairer les chercheurs de sens, en quête d’eux-mêmes ou de la vérité. Rûmî est un guide sans pareil et une source d’inspiration unique, aussi bien dans la recherche d’un mieux-être personnel que dans la quête d’une solution aux nombreux problèmes qui affligent le monde.
Sa pensée s’exprime par des métaphores à la fois originales et éblouissantes dans lesquelles il se compare à une flûte ou à un compas pour mettre en exergue son rôle de guide :
Soixante-douze[1] peuples entendent de nous leur propre mystère, nous sommes comme une flûte qui, dans un seul mode, s’accorde avec deux cents religions et sectes. [2]
Comme un compas, un pied fixé sur ma foi, l’autre pied circule dans les 72 nations.[3]
La vie, l’œuvre et la pensée de Rûmî en ont fait l’une des figures universelles les plus étudiées. Bien que pas un jour ne passe sans que de nouvelles découvertes fascinantes sur les mystères de l’univers ne viennent enrichir notre connaissance et s’ajouter aux découvertes passées, de nombreux autres domaines sont encore inexplorés, alors même qu’il suffirait de puiser à la sagesse de Rûmî et de son œuvre visionnaire. Okumaya devam et
Islam calls for full equality among people regardless of their race, religion, language, ethnic origin or social status, etc. The Organization of Islamic Cooperation (OIC) is the first intergovernmental organisation in the history of Islam. As an international organization, The OIC is the second-largest intergovernmental organization in the world with constituency of 57 members, surpassed only by the United Nations.
Along with the amendments in the OIC’s charter in 2008, the Independent Permanent Human Rights Commission (IPHRC) was created by the member states as the first ever human rights expert body of the IslamicWorld operating in an intergovernmental framework. This advisory mechanism was necessary not only to assist Member States in implementing appropriate policies in line with fundamental human rights but also to dispel the growing misperception about the incompatibility between Islam and human rights.
The fact that the Commission consisting of 18 members started its activities in 2011 has been widely acknowledged as a positive step particularly in the human rights circles. In this respect, the Commission has certainly enhanced the visibility of the OIC in the international field. However the success of the Commission also depends on the efficiency of implementation. Therefore it is important that it does not fall behind other mechanisms in the international arena in terms of implementation. Okumaya devam et
ÖNSÖZ
2011 yılında faaliyete geçen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu (BDİHK), uluslararası alanda en yeni insan hakları mekanizmasıdır. BDİHK İslam Dünyasında alanında ilk kuruluş olarak uluslararası insan hakları kamuoyunda oldukça olumlu karşılanmıştır. Kuruluşundan bu yana geçen kısa zaman diliminde, uluslararası araştırmacılar tarafından hakkında çok sayıda rapor ve makalelerin kaleme alınması da bu durumun bir göstergesidir. Ağustos 2012 tarihinde, 2. Olağan toplantısını Ankara’da yapması, BDİHK’nın Türkiye’de de gündeme gelmesini sağlamıştır. Uluslararası alanda yeni bir mekanizma olarak 2013 Kasım’ında İstanbul’da Hukukun Üstünlüğü Derneği ve Şehir Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen ve konuşmacı olarak davet edildiğim bir etkinlikte, Komisyonun yapısı, görev ve yetkileri, misyonu ve vizyonu hukukçulardan ve akademisyenlerden oluşan seçkin bir ekip tarafından derinlemesine irdelenmiştir.
Ağır insan hakları sorunları ile boğuşan BM’den sonra dünyanın en geniş uluslararası teşkilatı İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin halkları ve Arakandan Orta Afrika Cumhuriyetine sistematik insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya olan dünyanın çeşitli yörelerindeki Müslüman azınlıklar açısından BDİHK bir ümit ışığı olarak ortaya çıkmıştır. Okumaya devam et
ÖNSÖZ
Fransızca her ne kadar XIX’uncu yüzyıldaki bir numaralı diplomasi ve uluslar arası ilişkiler dili olma (lingua franca) özelliğini günümüzün evrensel dili İngilizceye bırakmışsa da, yine de uluslararası bir dil olma niteliğini sürdürmektedir. Bu bağlamda, Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin İngilizceyle birlikte ikinci, Avrupa Toplulukları Adalet Divanının ise yegane resmi dili olduğu, ayrıca BM’in resmi dilleri arasında yer aldığı ve Frankofon ülkelerin sayısının 50’yi bulduğu hatırlanmalıdır. Ülkemizin idarî yargı sisteminin tamamen Fransa’dan etkilenmiş olması ve bazı kanunlarımız üzerinde Fransız ve İsviçre mevzuatı etkisi, Fransızca’yı Türk hukukçuları açısından özellikle önemli kılmaktadır.
Bu eserin Fransızca-Türkçe bölümünü 2002 yılında yayınlamıştım. Bu mütevazi çalışmaya ilişkin aldığım olumlu geri bildirimlerin verdiği motivasyonla geçen on yılda bu bölümü genişlettim. Ayrıca, uluslararası hukuk alanındaki deneyimlerimin ışığında uzun süren bir çaba ve emekle Türkçe-Fransızca bölümü hazırladım. Bu özelliğiyle Türkçe’de ilk defa Fransızca’dan Türkçe’ye ve Türkçe’den Fransızca’ya bir hukuk sözlüğü tek bir cilt olarak yayınlanmaktadır. Okumaya devam et
ÖNSÖZ
İnsan hakları ihlallerine maruz kalan veya kaldığını düşünen bireylerin haklarını elde etmeleri ile gerektiğinde zararlarını tazmin etmelerine yarayan ulusal veya uluslararası bir mekanizma olarak bireysel başvuru, insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde önemli işlev gören bir kurumdur.
Türkiye’de anayasal bireysel başvuru yolu 23 Eylül 2012 tarihi itibariyle, bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine işlerlik kazanmıştır. Ancak bölgesel insan hakları hukuku çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) bireysel başvuru yolu 1987 yılından beri kullanılmaktadır. AİHM’ye ülkemizden yapılan başvuruların miktarı ve başvurucuların talepleri doğrultusunda verilen ihlal kararlarının sayısı göz önüne alındığında, bu konuda başvurucuların hayli başarılı olduğu gözlenmektedir. Dolayısıyla Türkiye ulusal bireysel başvuru yoluna bu önemli uluslararası deneyimle geçmektedir.
Almanya ve İspanya gibi ülkelerde bireysel başvuru yolu, anayasalarda yer alan temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Ancak anayasa değişikliği ve kanun gerekçelerinde bireysel başvurunun Türk hukuk sistemine yansıtılmasının temel nedeni, Türkiye’den AİHM’ye giden başvuru sayısınının azaltılması olarak ortaya konulmaktadır. Bireysel başvurunun uygulamada olumlu yan etkilerinden birisi AİHM’ye başvuru sayısını azaltmak olsa da bu yolun başlı başına bir temel hak ve özgürlükleri koruma mekanizması olarak görülmesi ve işletilmesi, etkin bir koruma mekanizması haline gelmesi açısından önem taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanununun ve İçtüzüğünün bireysel başvuruya ilişkin hükümlerinin incelenmesi, AİHM teşkilatlanması ve içtüzüğünün bu hükümler üzerinde belirgin etkisini ortaya koymaktadır.
AİHM gelecekte, hiç de arzu edilmeyecek şekilde, ulusal bireysel başvuru yolunun tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu teşkil etmediği kararı vermedikçe, bireysel başvurucu, AİHM’ye başvuru yapmadan önce Anayasa Mahkemesine başvurmak zorundadır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararından tatmin olmamışsa AİHM yolu açıktır ve muhtemelen de kullanılacaktır. Her hâlükârda Anayasa Mahkemesinin, önüne gelen başvuruları incelerken temel yol göstericisi ve referansı AİHS hükümleri ve AİHM içtihatları olacaktır. Okumaya devam et